Her Mülakat
Bir Deneyim
Yeni mezunlar için mülakatların muhteşem bir deneyim olduğu
düşüncesindeyim. Bu sebeple “satış ve satın alma mühendisliği” haricindeki
ilanlara başvuruyorum (satış ve satın almanın mülakatına bile katlanamaz
haldeyim). En azından çağırırlarsa mülakata giderim, bir sonraki mülakatlarımda
daha rahat olurum, eksiklerimi gideririm, sorabilecekleri sorular hakkında
fikir sahibi olurum falan falan falan derken “ruhsatlandırma uzmanlığı”
pozisyonu için talihsiz bir başvuruda bulundum. Nedir, ne değildir, ne iş yapar
hiçbir fikrim yoktu ve ismi gerçekten çok iticiydi.
Bu başvuruma istinaden kibar bir hanımefendi tarafından arandım ve
mülakata davet edildim. Telefon görüşmesinin ardından mülakat gününü, saatini
ve adresini belirten bir e-posta attı. Hemen kaydım bulunan iş bulma
sitesindeki yaptığım başvuruya baktım. Önce kendim ezdim durdum: bu ne abi,
buna neden başvurdum ki sanki, ne çirkin şey gibi düşünceler sardı beynimi. Erkek
arkadaşıma ve Simge’ye de söyledim. İlanı onlara da attım. Simge yanlışlıkla
başvurmuşum kusura bakmayın yaz gönder falan dedi, o da ezikledi ilanı, hatta
matkapla deldi. Tabii ki erkek arkadaşım da ezdi ama oraya ulaşımım rahat
olduğu ve oturduğu yere yakın olduğu için içten içe güzel bir şey olmasını
istedi. Tüm bunlara rağmen “mülakat da
bir deneyimdir” felsefemizin bize verdiği yetkiye dayanarak görüşmeye gitme
kararı aldık.
Mülakat günü geldi çattı. Ben evden çıkmadan önce mülakata
gideceğim o günün, hanımefendinin yazdığı günle aynı olduğunu teyit etmek için
bana gönderilen e-postaya baktım. Bir de ne göreyim. Tarih doğruydu evet ama
e-postanın sonunda görüşmede kendimi İngilizce olarak tanıtmamın bekleneceği ve
İngilizce bir metin çevirisi isteneceği yazıyordu. Of yani. O an görülecek şey
miydi bu. Bir hazırlanırdım yani. Neyse doğaçlama girerim olaya dedim ve boş verdim.
Her zamanki gibi Simge yol arkadaşım oldu ve mülakata gitmek üzere
yola koyulduk.
Simge beni beklemek için dışarıda bir yere oturdu. Ben içeri
girdim.
Mekan: rezidans. Girişte beyefendiye iş görüşmesi için geldiğimi
söyledim. O da beni toplantı salonuna aldı. 5-10 dakika sonra iki tane güzel,
iyi giyimli ve güler yüzlü hanımefendi girdi içeri. Merhabalaşıp tokalaştıktan
sonra başladık mülakata.
Öncelikle tabii ki kendimi İngilizce olarak anlatmamı istediler. Allah
ne verdiyse anlattım. Hatta araya da ruhsatlandırma uzmanının ne iş yaptığını
bilmediğimi, öğrenmek için geldiğimi, belki ilgimi çekebileceğini, belki de
çekemeyeceğini sıkıştırdım. Telefonda konuştuğum hanımefendi “tamamdır Türkçe
devam edebiliriz” dedi. Hay hay canıma minnet Türkçe devam ettik.
Telefonda konuştuğum değil, diğer hanımefendi kariyer hedeflerimden
bahsetmemi istedi. Ben de başladım: “doğrusunu söylemek gerekirse kariyerimi
Ar-Ge mühendisi olarak sürdürmek istiyorum ama yeni mezunum ve karşıma çıkan
diğer fırsatları da değerlendirmeye çalışıyorum, belki ilgimi çekebilecek başka
bir departmanla da karşılaşabilirim diye” dedim. O da “bu tamamen masa başı bir
iş, o zaman sizi zorlayabilir, siz ne düşünüyorsunuz?” dedi. Ağzımdan “dediğim
gibi yeni mezunum, denemeden buna nasıl bir cevap verebilirim bilmiyorum” cümlesindeki
kelimeler tek tek dökülürken kafamdan “tabii ki beni zorlar” kelimeleri aktı.
Telefonda konuştuğum hanımefendi “ruhsatlandırma uzmanı ne yapar
hiç baktınız mı?” diye sordu. Bakmamıştım. Yani sadece firmanın ne yaptığına
bakmıştım, onu da pek anlamamıştım. “Bu firmanın neler yaptığına baktım, ilaç
için ruhsatlandırma dosyaları falan hazırladığınızı gördüm” dedim. İlaç sektörü
de hiç ilgimi çekmez ya neyse. O da anlatmaya başladı. İşi anlattı, yüklü
dosyalarla uğraştıklarından, çevirinin bu işin çok önemli bir kısmı olduğundan;
dolayısıyla çok iyi seviye İngilizce gerektiğinden bahsetti. Benim için çok çok
sıkıcı bir işti ve asla benim hayalimdeki pozisyon değildi, olsun buradan
başlayıp sonra şuraya geçebilirim bile diyemedim yani benle alakası yoktu.
Telefonda konuştuğum değil, diğer hanımefendi istediğim Ar-Ge
işini Türkiye’de bulmamın çok zor olduğunu söyledi. Üretim mühendisi vb.
pozisyonlarla ilgileniyormuşsam da bu pozisyon benim beklentimi karşılamazmış. “He
biliyorum ya zaten bu pozisyonu düşünmüyordum, mülakat deneyimi kazanmak için
geldim” diyemedim tabi.
Telefonda konuştuğum hanımefendi maaş beklentimi sordu. “Yaptığım
başvurularda sorulduğu takdirde x TL yazıyorum ama yeni mezunum, yani siz daha
iyi bilirsiniz” dedim. Aynı hanımefendi sorum olup olmadığını sordu. Dedim ki “ben
bir mühendisim. Bu bir mühendis işi mi?”. O da teknik bilgi gerektiğini, orada
kimyager ve kimya mühendislerinin çalıştığını söyledi. Bir de sanki cidden o
işi istiyormuşum gibi “cumartesi çalışılıyor mu, sosyal imkanlardan bahseder
misiniz?” gibi sorular sordum.
Sonra yarım sayfadan biraz daha az, İngilizce bir metin verdiler
bana. 20 dakika içinde çevirmemi isteyip odadan çıktılar. İlaçla ilgili bir
metindi, bana pek zor gelmedi, elimden geldiğince çevirdim. 20 dakika sonra
telefonda konuştuğum hanımefendi geldi, kağıdı teslim ettim. İlk görüşmelerin
devam ettiğini, toplamda üç görüşme olacağını ve değerlendirmelere göre ikinci
görüşme için arayabileceklerini söyledi. Ne araması canım, yok artık.
Sonuçlar:
Gitmeden önce ezdiğim kadar vardı. Yanlış anlaşılmasın, bu işi
yapan insanlara saygım sonsuz, sadece bana göre olmadığını vurgulamaya
çalışıyorum. Asla ama asla mutlu olamayacağım monoton bir masa başı işiydi
benim için. Tamam teknik bilgi gerekliydi ama yine de bence mühendislik işi
değildi. Topuklu ayakkabı giyip masa başında çalışmak isteyen hemcins
meslektaşlarıma önerebilirim.
Aldığım ders:
Bir daha asla “ruhsatlandırma uzmanlığı” ilanlarına başvurmayacağım.
0 yorum:
Yorum Gönder